İnflamasyon ya da günlük konuşma dilinde iltihap ya da yangı aslında insan vücudunun doğal bir tepkisidir. Vücut zararlı bir etkenle karşılaşınca bu zararlı etkeni durdurmak için bir dizi reaksiyon başlatır. Bu reaksiyon dizisi aslında vücudun dışarıdan gelen zararlı etkenlerden korunmak için oluşturduğu savunma mekanizmasıdır.
Akut olarak gelişen inflamasyonda, vücut zararlı bir etkenle karşılaştığında bağışıklık hücreleri devreye girer. Bölgeye çok miktarda beyaz kan hücresi gelir ve bağışıklık için gerekli kimyasalların üretimi artar. Bunların tamamı vücudun karşılaştığı zararlı etkeni sınırlamak için oluşturduğu savunma mekanizmasının birer parçasıdır. İnflamasyon bölgesinde genellikle ağrı, ısı artışı, kızarıklık ve şişme gibi oldukça gürültülü belirtilerle kendini gösterir.
Ancak inflamasyon da rol oynayan hücreler ve kimyasallar birçok farklı nedenlerle zararlı etken uyarısını sürekli alır hale gelince kronik bir hal alır. Vücut kronik inflamasyon durumunda sürekli bir uyarı halinde kalır. Kronik inflamasyon üstelik akut tablo gibi gürültülü değildir. Belirtileri hemen hemen hiç yok gibidir. Bu nedenle de genellikle sessiz ilerler. Sonuç olarak karşımıza şeker, kalp, eklem hastalığı, karaciğer hastalığı, kanser gibi kronik hastalıklar olarak çıkabilir.
Bu kadar çok sağlık sorununa yol açan inflamasyonu vücudun savunma mekanizması görevini eksiksiz biçimde yapıp vücuda zarar vermeyecek aşamada tutabilmek günlük hayatımızda yapacağımız değişikliklerle mümkündür. Çünkü sağlıksız beslenme, hareketsiz hayat ve yoğun stres nedeni ile günümüzde kötü kolesterol ve yağ seviyelerindeki kontrolsüz artış ve insülin direnci ortaya çıkmakta ve birçok insan fazla kilo problemi yaşamaktadır. İleri yaşta bir başka risk faktörüdür yaşla beraber azalan antioksidan kapasite inflamasyonu artırabilmektedir. Tüm bu olumsuzluklar bir araya geldiğinde vücudun savunma mekanizması olumsuz etkilenmekte ve sağlık sorunlarına neden olabilmektedir.
ANTİ İNFLAMATUAR HAYAT
Vücudun bağışıklık sistemini kendi sınırları içinde tutabilmek için gerekenler aslında sağlıklı hayat için önerilen genel başlıklarla aynıdır.
-İşe günlük hayattan stres faktörünü çıkarmak ile başlamak gerekir. Herkesin yaşamı boyunca karşılaşabildiği birçok stres yaratan olay olur. Bu olaylarla sağlığa zarar vermeden baş edebilme yolları geliştirmek gereklidir. Olumlu düşünce sistemi geliştirerek hayata pozitif bir bakış açısı geliştirmelidir. Gerekiyorsa stresle baş edebilmek için profesyonel yardım da alınabilir. Çünkü bugün çok net olarak yaşanan sağlık sorunlarının birçoğunun oluşumunda stresin önemli bir faktör olduğu bilinmektedir.
– Gün içinde yapılan fiziksel aktiviteyi artırmak bir diğer önemli faktördür. Günde 10.000 adım gibi bir hedef belirleyerek mutlaka gün içinde yeterli fiziksel aktivite gerçekleştirilmelidir.
-İyi ve kaliteli uyku yine sağlıklı bir bağışıklık sistemi için olmazsa olmazlardandır. Vücudun günlük en az 8 saatlik uyku ihtiyacı karşılanmalıdır.
-Bu arada günlük yaşantıda sık kullanılan kozmetik ürünler ve özellikle son dönemde kullanımı çok artmış olan temizlik malzemelerine de dikkat etmek gereklidir. Bu malzemelerin ağır zehirli metaller içermemesine, ruhsatlı ürünler olmasına dikkat edilmelidir.
Tabii tüm bunların yanı sıra diyette yer alacak besinlere de ayrı bir önem vermek gerekir.
ANTİ İNFLAMATUAR DİYET
Anti inflamutar diyetlerde amaçlanan yeni inflamasyonların az oluşması, mevcut olanların da azaltılmasıdır.
-Kronik inflamasyonu azaltmak için aslında en büyük faktör diyetten şekerle, şeker içeren besinleri çıkarmaktır. Günlük hayatta çok fazla tüketilen beyaz undan yapılmış ekmek, pirinç yerine tam tahıllı ya da tahıl içeren ekmekler ve bulgur sofralarda yerini alabilir.
-Hazır gıdalar, işlenmiş besin maddeleri mutlaka diyetten çıkarılmalıdır.
-Son dönemde aralıklı oruç olarak adlandırılan beslenme tarzının da inflamasyonu azaltacağı gündeme getirilmektedir.
-Dengeli bir beslenme için gün içinde her öğünde vücudun ihtiyaç duyduğu tüm besin grupları ile vitamin ve minerallerin yer almasına dikkat edilmelidir.
-Gün içinde mutlaka yeterince su içilmelidir. Sıvı ihtiyacı asitli içecekler ya da yoğun kafein içeren içeceklerle değil mutlaka su ile karşılanmalıdır.
-İkinci beyin olarak ta nitelendirilen sindirim sisteminin düzenli çalışabilmesi için yeterli lif içeren gıdalar seçilmelidir.
-Diyetten mutlaka trans yağlar, işlem görmüş bitkisel yağlar çıkarılmalıdır. Onun yerine zeytinyağı sofralarda yer almalıdır. Üstelik zeytin ve zeytinyağının yüksek E vitamini içeriği de unutulmamalıdır.
-Diyete mutlaka flavanoidlerden zengin besinler eklenmelidir. Örnek olarak havuç, domates, kayısı verilebilir.
– Diyette seçilecek besinler içinde mutlaka antioksidan özelliği yüksek olan kırmızı meyveler de bulunmalıdır. (Ahududu, çilek, kiraz, böğürtlen vb. )
-Taze yeşillikler ve kırmızı meyvelerin yanı sıra omega 3 içeriği zengin yiyecekler diyette yer almalıdır. Bu nedenle özellikle balık tüketimi alışkanlık haline getirilmelidir. Yalnız balık tüketirken seçilen balıkların ağır metal içermeyen balıklardan tercih edilmesine dikkat edilmelidir.
-Zerdeçal son dönemde değeri yeni anlaşılan bir baharattır. Hindistan kökenlidir. Özellikle bağışıklık sistemi ve karaciğer üzerine olumlu katkıları nedeni ile diyette tercih edilmelidir. Etkisini içerdiği curcumin maddesi ile gösterir.
-Ceviz, badem, fındık gibi yağlı tohumlar mutlaka diyette ara öğünlerde yerini almalıdır.
-Tüketilecek tüm besinlerin pestisit (tarım ilacı) içermemesi dikkat edilmesi gereken noktalardandır.
-Sigara ve alkol tüketimine de mutlaka son verilmelidir.